Coğrafi koşullarda Dede Korkut’u etkileyen pek çok unsur bulunmaktadır. Mitoloji, coğrafya ile direkt olarak bağlantılıdır ve ögelerin kültüre yerleşmesi bakımından önemli rol oynar. Yaşadığı alanlar genellikle sık bozkırlardan oluşan Orta Asya topraklarında kültürünü kazanmış olan halk, önce yaşamın kaynağı, sonrasında sebebi ve kaynakları hakkında fikirlere sahip olmuşlardır. Yaşamı simgeleyen su, ulaşılmaz görülen dağlar, kudretiyle canlılara üstünlüğünü sunan kurt gibi kavramlar, toplumumuzca önemli görülmüş ve zaman içinde bir kült hâline gelmiştir. İnsanlar başlangıçta yaşam için gereksinim duydukları şeyleri, sonrasında kendi arzuları ve hülyalarına dayanan olağanüstü hikâyeler söylemeye başlamıştır. Türk kültüründe görülen önemli bir nokta vardır ki bu unsurların kutsal görülmesinin aksine hiçbirine tapınma eylemi gösterilmemiştir. Tengri anlayışınca doğadaki her bir parçayı yaratılışın bir üyesi olarak görüp onlara saygılı davranılması gerektiği düşünülmüştür. Diğer dinlerde olduğu gibi bir peygamber, haberci yerine Gök Tengri’nin bir aracı olarak tabiat ögelerini kabul etmişlerdir. Bu sebeple inceleyeceğimiz birçok mitolojik unsur, doğa temalıdır.
Ormanlar ve ağaçlar Türk soyunun kökleri olarak görülmüş ve saygıdeğer kabul edilmiştir. Günümüzde kullanılan bir deyim olarak güçlü kişinin “evin direği” olarak anılması, bu anlayıştan kalma bir söylemdir. Ev direği, dayanağı ne kadar güçlü ise ev o kadar güçlüdür.
Nasıl deniz kenarında yaşayan toplumlarda tanrı deniz ile ilişkilendirildiyse, Türk toplumlarında dağ da ulaşılmaz, yüksek olduğu için “tanrının yaşadığı yer” olarak anılmıştır. Oğuz toplumu dağları yaşayan ve hisseden oluşumlar olarak görmüşlerdir.
Yaşamın başlangıcı ve kaos olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda İslamiyet’in kabulu ile birlikte su: temizliğin ve paklığın da temsilcisi olarak görülmüştür. Gidenin ardından su dökülmesi geleneği de, suyun yardımcı bir kutsal olarak görülmesi ve gidenin işinin yolunda gitmesine yönelik dilekler sunmanın göstergesidir.
Vatan, yurt, yaşanan yer anlamlarını taşır. Türkler, yaşadıkları toprakları kutsal görüp ona saygı ile davranmıştır. Ekin ve hasatlarına önem göstermiştlerdir.
Türkler, soylarının heybetli bir hayvandan geldiğine inanmış ve onu kutsallaştırarak atası kabul etmiştir. Halk ağzında yaşlı, bilge kimselere “koca kurt” denmesi, bunun bir örneği olarak gösterilebilir. Kurt, birey olarak güçlü ve sürü olarak koordine bir hayvan türüdür. “Kurt ehlîleşmez, kurttan doğan kurt olur.” benzeri söylemlerin dilimizde sıkça yer alması, bunun bir örneğidir. Köpek sadıkâne dostluğuyla, aslan da taksonomide bulunduğu güçlü konumuyla Türklerin sıkça bahsini geçirdiği hayvanlar olsa da, genel olarak gücü ve kudreti temsil etmesiyle kurt bu toplumun kendine en yakın gördüğü bir tür olmuştur.
İlkel toplumlardan gelişmiş toplumlara pek çok kültürün mitolojisinde önemli yer tutan bu hayvan, güç, bereket ve fırtınayı temsil etmiştir. Türk toplumlarında da benzer anlamları taşıyan bu sembol, Dede Korkut anlatılarında, özellikle Boğaç Han’ın destanında görülmektedir. Bu hikâyede bir engel sembolizmi taşımakta ve Boğaç Han’ın kendini kanıtlaması ve güçlenmesi adına bir engel olarak hikâyesine dahil olmaktadır.